“Hanede Kadınlar Matinesi” Çıkarımlarım
Boğaziçi Üniversitesi Dağcılık Kulübü 50. Yıl söyleşisinde yaptığım “Tırmanış, Sakatlıklar ve Hanede Kadınlar Matinesi” başlıklı sunumumun Hane’de Kadınlar Matinesi kısmını burada da yayımlamak istedim. İyi okumalar!
…Şimdi Boulderhane’de Kadınlar Matinesi’nden bahsedeyim biraz. Biliyorsunuzdur, 8 Mart sonrasında yani 9 Mart’ta tırmanan kadınların organizasyonu ve katılımıyla Boulderhane’de bir “kadınlar matinesi” düzenledik. Bu etkinlikte, tırmanan kadınlar olarak tırmanışta karşılaştığımız cinsiyetçilik halleri üzerine konuştuk.
Öncelikle bu etkinliğe çok fazla tepki gösteren kişi oldu. Beni kınayan, kendisini hayal kırıklığına uğrattığımı söyleyen, asıl cinsiyet ayrımını benim yaptığımı iddia eden, yaptığımız işle ilgili dalga geçen videolar yapan kişiler oldu. Bu kişilerin hepsi de erkekti. Bu eleştirilerdeki- ki bence bunlar birer eleştiri değil basbayağı ve aleni zorbalık- temel argüman, kadınların kendilerini hep “mağdur gibi gösteriyor olmaları ve mağdur kartını oynadıkları”na dair bir tezdi. Fakat ben kadınların hiçbir zaman “mağdur” olduğunu ve “mağdur kartını” oynadıklarını düşünmüyorum. Tam tersine erkekler ve diğer bütün cinsiyetler için bir sorun teşkil eden cinsiyetçilik, patriyarka ve toksik maskülaniteyle, normatif heteroseksizmle mücadele etmek için elini taşın altına koyan aktif öznelerden biri oldukları için kadınların bizzat mücadeleci ve güçlü özneler olduğunu düşünüyorum. Hiç de “mağduru” ya da dalga geçilen videoda geçtiği gibi “mağdureyi” “oynadıklarını” düşünmüyorum. Var olan bir soruna işaret etmek “mağdur kartı oynamak” değildir, mücadeleye devam etmenin bir biçimidir. Dediğim gibi cinsiyetçilikten, toksik maskülaniteden muzdarip olan tek özne kadınlar değil, LGBTIQ tırmanıcılar da, erkekler de çekiyor bundan. Ayrıca ben, erkekler de neden kendi etkinliklerini yapmasınlar ki diye de düşünüyorum, cinsiyetçiliği ve onların üzerindeki etkilerini konuşabilirler mesela. Ama bunu yapmayıp kadınların etkinliğine taş koymak çok daha kolay geliyor maalesef. Bu da zaten toksikliğin bir işareti diye düşünüyorum. Bir de ‘bu etkinlik niye sadece kadınlara açıktı, beraber konuşsaydık, karma olsaydı’ diyen erkekler de var. Ben bu düşünceyi daha yapıcı buluyorum. Ama buna da şöyle bir cevabım var, madem cinsiyetçiliğe dair çok meraklısınız elinizi taşın altına koyun ve karma etkinliği de siz örgütleyin. Çünkü kadınlar dertlerini erkeklere anlatmak için bir etkinlik düzenlemek için uğraşmak, bir de buna enerji harcamak zorunda değil, madem dertlerimizi ya da kendi dertlerinizi merak ediyorsunuz ya okuyun birçok kaynak var, ya taş koymayın, ya da kendiniz karma bir etkinlik için elinizi taşın altına sokun diyorum. Dediğim gibi erkeklerin de cinsiyetçiliğin kendi üzerlerindeki etkisini konuşmaya ihtiyacı var gözlemlediğim ve duyduğum kadarıyla. Daha önce de dediğim gibi toksik maskülanitenin sadece kadınların değil erkeklerin de problemi olduğunu söyleyebiliriz. Benim tanıdığım zorbalıklardan rahatsız olan birçok erkek var. Mesela erkeklere “kız gibi tırmanıyorsun” denmesi, oje süren tırmanışçı erkek bir arkadaşla ve erkek gey bir arkadaşımla açık açık dalga geçilmesi… Onlardan sürekli güçlü olmalarının, duygusal olmamalarının, ağlamamalarının beklenmesi…Bence erkekler de bir forum yapıp kendi aralarında cinsiyetçiliğin onları nasıl etkilediğini konuşmalı. Cinsiyetçiliğe dair derdimiz ortak olabilir ama onların da mı derdini kadınlar çözsün, bu toplanmayı da mı onlar örgütlesinler?!
Biraz da Hanede Kadınlar Matinesi fikri nasıl doğdu ondan bahsedeyim. Birçoğumuz yıllardır bu sporun içindeyiz ve kadın olduğumuz için farklı farklı ayrımcılıklara maruz bırakılıyoruz. Fakat bugüne kadar bir araya gelip bunları hiç konuşamadık. Bu yaptığımız şey Türkiye’de bir ilkti belki de. Bu etkinliği organize etmek için birkaç kişiyle spontan konuşmaya başlamadan önce; benim yaşadığım cinsiyetçiliklerin bana özel olduğunu, tekil olduğunu, yani sadece benim yaşadığımı ya da yaşadığım şeyleri kendimin çok abarttığını düşünüyordum. İçinde olduğum tırmanış alanlarında, yaşadığım cinsiyetçilikleri dillendirdiğimde ya da tırmanış.org da bunlara dair yazılar yayımlayıp çevirdiğimde de, çok güzel tepkilerin yanı sıra okuyuculardan “abartıyorsunuz” “duyar kasıyorsunuz” “siz kadınlar hep mağdura yatıyorsunuz sürekli kadın kartını oynuyorsunuz” “asıl cinsiyet ayrımını siz yapıyorsunuz kadın erkek diye ayırarak” gibi tepkiler alıyordum ya da feminist olduğum söylenerek- ki öyleyim- ve “erkek düşmanı” olduğum iddia edilerek — ki değilim canavarlaştırılıyordum. Hatta bu etkinliği Instagram story’mde paylaştığımda bir erkek arkadaş, tırmanış camiasında cinsiyetçilik olmadığını, asıl bizim cinsiyet ayrımcılığı yaptığımızı ve bunun için kendi adına ve kulübümüz adına bana dair büyük hayal kırıklığı yaşadığını” söyledi.
Yani kısacası bu kendi başıma vermesi son derece zor bir mücadeleydi ve giderek daha da yalnızlaşmış hissediyordum kendimi. Daha sonra bouldera daha sık gelmemle birlikte birkaç arkadaşımla cinsiyetçilik deneyimlerimizi konuşmaya başladık ve deneyimlerimin hiç de bana has ve tekil olmadığını aksine çok fazla insan tarafından paylaşıldığını gördüm. Arda’nın da “salonu istediğiniz zaman kullanabilirsiniz” demesiyle, hanede bir kadınlar matinesi fikri doğmuş oldu.
Arkadaşlarımla beraber bu forumda neler konuşabiliriz diye düşünürken sadece kendi cinsiyetçilik deneyimlerimizden oluşan 6–7 sayfa bir yazı çıkardık. Yani 3–4 kişinin bile deneyimi o kadar sayfayı buluyor.
Biraz kısaca bu deneyimlerden bahsedeyim,
Önce kendi deneyimlerimi sonra da başkalarının deneyimlerini anlatayım:
Daha iki üç ay önce Erzurum’da buz tırmanmaya gittiğimde sevgili İsmet İnan ile, adamın biri gelip kramponlarımı bağlamaya kalktı mesela. 20 senedir kış dağcılığı yapıyorum 5 senedir de buz tırmanıyorum, tabii ki kendi kramponlarımı nasıl bağlayacağımı biliyorum ve kendi kramponlarımı kendim bağlamayı tercih ederim! Adama karşı çıkınca adam aşırı bozuldu, “sadece yardım etmek istemiştim “dedi. Ben bu adamın hiçbir başka erkeğin kramponlarını bağlamaya çalıştığına şahit olmadım, bunu yapmaya çalıştığını da düşünmüyorum. Kısacası sadece kadın olduğum için benim krampon bağlamayı bilmediğimi varsaydı.
Bu gözler 20 senedir benzeri neler gördü. Durup dururken “Kazmanı taşıyayım, çantanı taşıyayım, tozluğunu bağlayayım, düğümünü atayım” diyenler... Kazmamı taşımayı önerdi adam kışın yürürken dağda ya!
Çok sık karşılaştığım bir diğer şey eşit dereceler tırmandığım ya da daha yüksek dereceler tırmandığım erkeklerin duvar tırmanışı konusunda gaza getirilirken benim tırmanışıma her zaman bir şüpheyle bakılması oldu. Genelde benden daha düşük dereceler tırmanan erkekler boys cluba davet edilirken ve dağ rotalarını çıkmak konusunda gaza getirilirken bana partnerlik teklifi hep daha az geldi ya da “emin misin, o rotaya hazır mısın?” gibi şüpheci yorumlar o erkeklere oranla daha fazla yapıldı. Böyle denen rotaların hepsini de çıktım, çoğunun da kilitlerini lider giderek çıktım ve derecemin altında olduğu için de zorlanmadım. Kısacası sadece kadın olduğum için dağ rotalarını çıkamayacağıma dair bir şüphe erkek arkadaşlarımın arasında hep oldu. Rota, aynı fakat erkek ve kadınlara verilen “nasihatlar ya da gazlar” ayrı!
Bir diğer sık karşılaştığım ve kadınlar matinesinde de bir arkadaşımın çok benzerini anlattığı bir deneyim de şu:
Partnerlerimle bir dağ rotası çıktığımda- ki çoğu zaman erkek partnerlerle tırmanıyorum tamamen tesadüfen- bu rotayı artçı çıktığımın varsayılması ve rota ile ilgili bilgi alınmak istendiğinde, partnerimle yanyana bile dursak, benimle göz teması kurmadan sadece partnerime soru sorulması. Hatta bir partnerim de fark etmişti bu durumu, çünkü o kadar sık tekrarlanan ve kör göze parmak bir şey ki fark edilmeyecek gibi değil.
Beni son zamanlarda en çok etkileyen olaylardan biri de şu: Hane’de tırmanışa yeni başlayan ve endüstriyel dağcılık yapan bir çocuğa “a ben de endüstriyel dağcılık çok yapmak isterdim” demiştim. O da “kadınların doğal olarak endüstriyel dağcılık yapamayacağını, çünkü doğal olarak kuvvetleri olmadığı için doğal olarak 100’lerce metre ip çekemeyeceklerini” söylemişti. O senelerde 20 küsür ip boylu Demirkazık kuzeydoğu sırtını ve Doğu duvarlarını tırmanmıştım canım partnerlerimle, yani tahmini 600 er metre ip çekmiştim. Çocuğun bu lafına o sırada çıkıntılık yapmamak için tepki veremedim ama sinirimden bir makale çevirdim. Tırmanış.org da yayınlanan bu makale Piolet D’or ödüllü rope solo uzun duvar tırmanıcısı Silvia Vidal’in yazdığı bir makale idi. Silvia Vidal tek başına, kendi malzemelerini taşıyarak, 1000lerce metrelik uzun duvar rotalarını çıkıp, 1000 lerce metre ip ve malzeme çekiyor. Yani bu çocuk “doğal”lığa yaptığı atıfı nereden bulmuş bilmiyorum ama belli ki yanlış biliyormuş.
Bir de downgrading ve cinsiyetçi iltifatlardan bahsedeyim. Mesela 7blik bir rota çıktım, hemen “o kolay bir 7b idi“ dendi, sonra bir tane daha çıktım “Ballı’da da artık dereceleri bol keseden veriyorlar” dendi (eski bir rota olsa da) sonra bir tane daha çıktım ve yetmedi böyle yorumlar gelmeye devam etti. Yani kabul ettiremiyorum kaç tane 7b çıkarsam çıkayım. Sert bir rota çıkan başka bir erkek arkadaşıma böyle bahane vasfında yorumların yapıldığını hatırlamıyorum.
Eğer şanslıysam ve böyle yorumlar gelmediyse, tam tersine cinsiyetci iltifatlar geldi: “ bir kadına (bayana) göre çok güçlüsün” “erkek gibi tırmanıyorsun” “kadınlar daha esnek, sen de esneksin o yüzden çıkabildin” gibi, bir de üstüne teşekkür etmemin beklendiği cinsiyetçi iltifatların gelmesi durumu var.
Mesela çok çarpıcı bir örnek bence şu: Lynn Hill, The Nose rotasını çıktığında — ki dünyada bu rotayı çıkabilen ilk kadın değil ilk kişi kendisi biliyorsunuz- bir belgeselde anlattığına göre kendisine “parmakların küçük o yüzden çıkabilmişsindir” denmiş. Kısacası tırmanan kadınların başarılarının kutlanmasındansa onların başarılarına hep bir bahane bulma çabası var diyebiliriz Yani sert bir rota çıktığımızda da hemen ona bir kulp bulunuyor.
Cinsiyetçi iltifatlara örnek olarak Sivridağ’da geleneksel rope solo tırmanıyordum. Bunu duyan bilinen de bir tırmanıcı “oo kız başına iyi tırmanıyorsun demişti.” Sakat olduğum için düşük derecelerde tırmanıyordum ama geleneksel ve ropesolo tırmanan insan sayısı ikiyi üçü geçmezken öne çıkarılanın benim kız! olmam olması ve bunun kutlanması bence baya motivasyon kırıcı.
Ha bir de en son olarak dağ rehberliği tecrübemden bahsedeyim. Birçok farklı şirkette dağ/hiking rehberliği yaptım. Yabancı dağcılara yaptığım rehberlik turlarında asla bir sıkıntıyla karşılaşmadım çünkü onların rehberlere saygısı yüksek, çünkü yurtdışında inanılmaz gelişmiş ve saygı duyulan bir meselek rehberlik. Ayrıca bize göre çok sayıda kadın dağ rehberi var yurtdığında. Ne zamanki Türkiyeli insanlarla çalışmaya başladım sorunlar baş gösterdi. Karşılarında kadın rehber gören müşterilerin arkamdan şöyle dediğini duydum iki üç kere: “bu bizi yanlış yere götürmesin, yolu biliyor mu acaba, düşsem tutamaz ki”. Sonrasında çalıştığım ve yardımcı rehberliğini yaptığım bir rehber bir turda iki kere, ve benim uyarılarıma rağmen yolu kaybetti. Sonra da suçu bana attı. Halbuki yardımcı rehber olarak benim tek yaptığım arkadan gelmek insanları toplamaktı sadece, yolu benim kaybettiğim iddiasının çuvalladığı yer! Herkes de buna inandı (yanımda olan ve olaylara şahit olan müşterilerim benim tarafımı tuttu tabii ki) ve bu rehberin bana iftira atmasının da sonucunda işimden oldum. Beni işten çıkartırlarken “biz artık kadın rehberlerle çalışmak istemiyoruz” dediler.
Hanede kadınlar matinesinde konuşulan diğer kişilerin deneyimlerinden bahsetmem gerekirse:
En çok bahsedilen sıkıntı, deneyimlerde anlatılan erkeklerin kadınların kendilerinden daha kötü tırmandıklarını varsaymaları idi. 15 senedir tırmanan bir kadın tırmanışa daha yeni başlamış bir adamın betalarına maruz kaldığını anlattı. Bütün kadınlar beta-spraying den şikayetçiydi. Beta spraying erkeklerin de maruz kaldığı bir şey fakat kadınları kendileri kadar iyi tırmandığını veya daha iyi tırmandığını kabul edemeyen erkeklerin sayısı fazla olduğu ve beta bir flört yöntemi de olduğu için beta spraying in kadınlara daha fazla yapıldığını görüyoruz. Bu Alpinist ve Outdoor Magazin gibi dergilerde yayımlanan ve cinsiyetçiliğe odaklanan anketlerde de sabit olarak böyle çıkıyor.
Çünkü dediğim gibi bu, kadınların erkeklerden daha kötü tırmandığı ve yardıma muhtaç oldukları varsayımından yola çıkıyor. Ayrıca “Yeni başlamış erkek sendromu” diye bir şey olduğu sonucuna vardık hep beraber=) “Senin onlardan iyi tırmandığını kabul edemiyorlar yeni başlayan erkekler.” dendi.
Bir diğer tartışma konusu da beta-sprayingle karşılaştığımızda ve bundan rahatsız olduğumuzu söylediğimizde erkeklerin verdiği tepkilerdi: bazıları “ben onu kastetmedim” diyor bazıları “e ihtiyacın var diye düşündüm niye kızıyorsun” diyor, bazısı kızdığın için deli muamelesi yapıyor. Yani günümüz terimiyle “gaslighting” yapıyor. Gaslighting kişileri manipüle etme amacıyla söylediklerini inkâr etmek, yalan söylemek, konuşulan konuyu çarpıtmak ve kendi istediği yöne çekmek anlamına geliyor. Yani genelde, cinsiyetçiliğe, cinsiyetçi küfürlere, beta sprayinglere tepki verdiğimizde “ben onu kastetmedim ki” dendiğinde uğradığımız şeyin adı gaslighting.
Şöyle şeyler de söylenmiş hanede:
“10–15 yıldır tırmansan da, tekniğin çok iyi olsa da, deneyimli olsan da, sen ve senin verdiğin beta ciddiye alınmıyor, ama 2 yıldır tırmanan bir erkeğin betaları daha çok değer görüyor.”
“Erkekler birbirlerine beta verirken daha çekingen. Belki bizim onlara kızmayacağımızı düşündükleri için ya da daha güçsüz gördüğü için beta veriyor. Ayrıca beta vereceği bir erkekten daha kötü bir tepki alacağını düşündüğü için erkeklere daha az yapılıyor beta-spraying.”
Bir de beta spraying’in bir benzerini de antrenmanlarda yaşıyoruz:
Ben bir dönem, BDK kuzey duvarına hazırlık yaparken antrenman konusunda çok hassastım ve Steve House ile Scott Johnston’un Training for New Alpinism kitabına ve yine onların videolarına göre kendi antrenman sistemimi kurdum 6 ay boyunca. Buna rağmen hala gelip; benim antrenman yapma amacımı, aklımdaki rotaları ve deneyimimi bilmeden bana benim antrenman amacımla uyumsuz tavsiye vermeye kalkan erkekler çok oldu. Teşekkür edip tavsiyelerini geri çevirdiğimde de ya ısrar ettiler ya da bozulup gittiler. Bu kişiler belli ki bir kadının antrenman hakkında daha fazla bilgi sahibi olabileceğini düşünemiyorlar, hep tam tersini varsayıyorlar. Bu da aslında mansplaininge bir örnek.
Bir de şöyle bir şey var:
Sözde “doğal” lığa ve biyolojik bir takım modası geçmiş teorilere yaslanan argümanlar da var kadınların neyi yapıp yapamayacağına dair. Takoz Dergisi’nde de zamanında bir yazı yayımlanmıştı. Penguenlerin annelik içgüdüleri üzerinden modası geçmiş teorilere sözde bilimsel atıflarda bulunarak kadınların neden erkeklerden daha az risk aldığını bu yüzden niye iyi dağcı olamayacaklarını kanıtlamaya çalışmıştı bu yazı. Kadınların da penguenler gibi doğal annelik içgüdüleri olduğu iddiasıyla, bu içgüdüden dolayı risk almadıklarını ve bunun yüzünden iyi dağcı olamayacakları sonucuna varmıştı yazar. Bu bana zamanında Nazilerin ya da sömürgecilerin insanları öldürebilmek/sömürebilmek için bilimsel çalışmalar yapıp o insanların yeterince insan olmadığını kanıtladığı sözde bilimsel fakat aslında öjenist bilimsel çalışmaları hatırlatıyor. Bu makale de referans verdiği bilimsel çalışmalarda tam olarak kadınların niye daha aşağılık olduğunu açıklayan sözde bilimsel referanslara dayanıyordu.
Bilim de bilimsel çalışma da cinsiyetlendirilmiş şeylerdir arkadaşlar. Bilim hiçbir zaman objektif değildir. Fakat bilim her zaman objektif olduğunu iddia eder. Gücünü de buradan alır, iktidarını da buradan kurar. Bu yüzden kadınların neden yetersiz olduğunu anlatan bilimsel çalışmalar objektif olduklarını iddia etseler de her zaman o zamanın ve toplumun ideolojisinden etkilenmişlerdir. Bilim objektif hakikat olduğu iddiasıyla bilgi ve iktidar üretme ve kurma araçlarından biridir. Şaşırtıcıdır ki bilimsel çalışmalarda kadınların içerilmesi anca yüzde 20 oranlarındadır. Yani kadınlar üzerine yazılmış birçok makale, kadın katılımcılar ve “denekler” olmadan yazılmıştır. Bu da kadınlara dair bilgi ürettiğini iddia eden bilimsel çalışmaların aslında ne kadar varsayımsal olduğunu açıklar sanırım. İşte bu objektiflik ve hakikat arasında bir bağlantı kurma çabasını erkeklerden çok duyuyoruz. Ne demek istiyorum? Buna bir örnek vereyim:
Daha önce de bahsettiğim, kadınların “doğal olarak güçsüz olduğunu, doğal olarak ip çekemeyeceklerini” söyleyen, “doğal olarak sırt çantası taşıyamayacaklarını”, “doğal olarak uzun duvara giremeyeceklerini”, “uzun ekspedisyonlarda rahat edemeyeceklerini,” kadınların “doğal olarak annelik içgüdülerine sahip oldukları” iddiası ve “risk alamayacakları” iddiası buna güzel bir örnek.
Kısacası erkekler kadınların tırmanamayacağını söylerken bu doğallık meselesine ve biyoloji meselesine çok fazla atıf yapıyorlar. Bunu sırtlarını bilime ve objektifliğe yaslayarak yapıyorlar genelde (nedense iş son derece ağır olan ev işleri meselesine geldiğinde bu atıf bir anda yok oluyor). Fakat yukarıda tartıştığım gibi, bilim gerçekten ne kadar objektif? Tekrar olacak ama, Nazilerin ürettiği bilimsel bilgilerle başta Yahudiler olmak üzere, LGBT ler, Roman’lar ve diğer birçok topluluğun yeterince insan olmadığını “objektif ve bilimsel” bir şekilde kanıtladığını unutmayalım.
Mesela kayada kadınların güç isteyen rotaları yapamayacağı inancı da bu doğallık iddiasına dayanıyor.
Hanede şöyle bir deneyim aktarılmış
“Kadınların sadece slab, denge ve esneklik isteyen rotaları yapabilecekleri önyargısı var. Rota önerisi istediğimde hep “şu slab sana daha uygun” gibi öneriler alıyorum halbuki ben negative ve boulder hamleli rota çıkmayı daha çok seviyorum.”
Bir de bu “doğal olarak bilmem ne,” “biyolojik olarak kadınlar daha bilmem ne” gibi argümanlar çoğu zaman kadınların sözde doğal annelik içgüdüsüne de dayandırılıyor- penguen örneğinde anlattığım gibi. Her kadının anne olmak isteyeceği gibi normatif bir beklenti var ve bu da biyolojik nedenlere dayandırılıyor. O zaman sperm üretebildikleri için her erkeğin de baba olması bu yüzden dağcılık yapamayacağı beklentisi olsun, hadi bakalım hodri meydan. Ben dağcılık ve tırmanış kariyerini anneliğe tercih eden, “annelik içgüdüsü” denilen safsataya sahip olmayan, çocuk/bebek sevmeyen ve istemeyen, evlenmemeyi seçen birçok kadın tanıyorum, bizzat ben de onlardan biriyim.
Bir de anne olan kadın tırmanıcılarla ilgili bir ikiyüzlülük var tırmanış camiasında (Türkiye’de var mı bilmem ama olabileceğini varsaymaktan da geri duramıyorum, yine penguen örneğini düşününce):
Meşhur bir kadın dağcı olan ve çocukları olan Allison Hargreaves dağda öldüğünde outdoor dergileri “kadın dağcılar soyumuzu tüketiyorlar ” “bencillik” “ feminizm çok ileri gitti” gibi spotlarla çıkıyor… Çocuğu olan bir kadının bu tür tırmanışlar yapması medyada eleştirilirken çocuğu olan erkek dağcılara medyada böyle bir saldırı yok. Yani çifte standart var. Bu çifte standart anne olan kadınlara sponsor olan şirketlerde de var. Bir dergide yer alan bir araştırmaya göre, anne olacak ya da olan kadınlara daha az sponsorluk veriliyor.
Şunlar da konuşuldu hanede:
“Kadın olarak bir rota çıktığında ise o rotanın hemen underrate edilmesi ya da çıkışının erkekler için ilgi çekici olmaktan çıkması durumu var”
“Nasıl tırmandığını vs. bilmeden “bu yapıyorsa ben de çıkarım” diyerek, senin ardından girdiğin rotalara saldıran erkekler çok.”
“Nerede tırmanıyorsan tırman, spor tırmanış, boulder, duvar, dağ; sadece kadın olduğun için tırmandığın rotanın kolay olduğunun var sayılması durumu var.”
Bu deneyim örnekleri benim aklıma şunu getiriyor:
1930'larda sadece kadınlardan oluşan bir ekip Grepon tırmanışını yaptıklarında ki 1920'lerin sonlarında Grépon, Alpler’in en sert tırmanışlarından biri olarak kabul ediliyordu; ve iki kadının Grépon kadar teknik bir rotanın gerektirdiği cesaret ve cürete sahip olmaları tırmanış camiasını şok içinde bırakmıştı.
Meşhur bir erkek tırmanıcı şöyle yazmış bu tırmanıştan sonra:
“Grépon artık bitmiştir. Şimdi iki kadın rotayı yalnız başlarına tamamladığı için, bundan böyle kendisine saygısı olan hiçbir erkek bu tırmanışa girişemez. Yazık, baya da sıkı bir rotaydı.”
Bir de kadınbaşına dağa ya da tırmanışa gitme fikrine karşı çıkanlar var. İlla başımızda bir adam olması gerekiyor diye düşünüyorlar.
Kadınlar matinesinden biri:
“Bafa’da tek başına tırmanma fikrini açtığımda çok fazla tepki aldım. Bu tepkiler deneyimime göre değil cinsiyetime göre idi.”
Ben de Uzundere’ye İsmet ile tek başımıza gideceğimizi söylediğimde benzer bir tepki almıştım. İki kadının yalnız başına tırmanışa gitmesinin Uzundere’nin muhafazakar kültürüne ters olduğunu ve tacize uğrayabileceğimizi söylemişlerdi. Fakat bilmedikleri bir şey var, kadınlar ve LGBTIQ’lar olarak zaten sürekli taciz ediliyoruz, şiddete uğruyoruz, direnirken gözaltına alınıyoruz ve bununla baş etme yöntemlerini çok çok iyi biliyoruz. Bu yüzden bir Uzundereliyle nasıl baş edeceğimi gayet iyi biliyorum. Yalnız başıma Kaçkarlar’da Aladağlar’da çok vakit geçirdim ve çokca taciz edildim ama bununla mücadele etmeyi öğrendim ve asla dağlara gitmememek için bir bahane olarak sunmadım bunu. Fakat bize tepki veren erkekler bu tür taciz ihtimallerinin karşısında son derece muhafazakar bir tepki olarak, “e taciz edileceksiniz o zaman gitmeyin” demeyi tercih ediyorlar. Bunun nedeni, ki bu bir genelleme olacak kusuruma bakmayın- erkekler sığ sularda yüzerken biz kadınlar ve LGBTIQ lar olarak çoktan derin sularda yüzmek için mücadele etmeyi öğrnemiş oluyoruz. (Bunun bir genelleme olmasının sebebi herkesin tekil olarak iktidar ilişkilerinden ağzının payını alıyor olması.)
Matinede kadın rota yapıcılardan da şöyle deneyimler aktarıldı:
“Kadınların rota yapması istenmiyor. Buna argüman olarak da kadınların elementleri taşıyamayacağının vb. Söylenmesi.”
“Kadınların yaptığı rotaları eleştiriyor fakat sen o rotayı eleştirebilecek seviyede değilsin!”
“Rota yapıyorum ben salonda. Erkeklerin rotalarından düşünce bundan çok zevk alıyorlar. Benim rotamdan düşünce “yaaa ne yaptın sen, ne biçim rota” diyorlar. Ben bişi yapmadım, sen çıkamadın!”
“Kim krimpli rota yapmışsa o rotayı ben yapmışım gibi bana mal ediyorlar çünkü “kadınların parmakları küçük,” “kadın rotası onlar” deniyor.”
Matinede kadın eğitmenlerden gelen şu deneyimler vardı:
“Eğitmenlik yapıyorum mesela, erkeklere şunu bunu yap dediğimde “kadından emir mi alacağım” diye düşünüyorlar. Benim söylediğim şeyin aynısını bir erkek eğitmen söylediğinde ise onun söylediği şeyi hemen yapıyor. Ayrıca erkekler kadın eğitmenden eğitim almak istemiyorlar.”
“Bu spora yeni başlayan erkeklerle iletişim kurmak, kadın olarak zor çünkü sen doğru yolu göstermeye çalışıyorsun ama sana riayet etmiyorlar.”
Matinede kadın tırmanıcıları görmezden gelme meselesi çok sık konuşuldu:
“Bir dağ rotasını bir erkek partnerimle çıkıyordum. Diye anlatıyor bir katılımcı. 11 ip boylu bir rotaydı. Arkadaşım ikinci ip boyunda sakatlanınca geri kalan 9 ip boyunu ben lider çıktım ve rotayı bitirdik. Fakat arkadaşlarım rota için tarif/beta isterken bana sormuyorlar hep arkadaşıma soruyorlar.”
Ben de benzeri bir deneyimimi zaten daha önce yukarıda anlatmıştım.
Cinsiyetçi şakalar ve buna tepki göstermek yerine gülen erkeklerden de sıkça bahsedildi. Bazı deneyimleri aktarayım:
“Erkek arkadaşlarım küçük cinsiyetçi şakalar yapıyorlar ve farkına varmıyorlar, arkadaşlarım oldukları için kızamıyorum da. Bu farkındalığı oluşturmak için ne yapmalıyım diye düşünüyorum. Bu yüzden bu foruma geldim.”
“Ballıkayalarda perküsyonu çıkarken bir adam rotada şöyle tırnak içinde komik bir şey söyledi: tozlanan pantolonunu göstererek nasıl olsa tırmanıştan sonra hepsini karıma yıkatıyorum dedi. Ve etraftaki herkes kahkahalarla güldü buna. Benim kanım dondu, bunun neresi komikti anlamadım. Şimdi burada bunu anlattığımda belki diyeceksiniz ki aman şaka yapmış sen de abartıyorsun. Avrupada gidin bir Yahudinin holocaustta sabun yapılmasına dair bir espri yapın bakalım, kim gülecek, linç edilirsiniz. Bu da aynı şey aslında. KOmik değil ve son derece tetikleyici, bir kadının köle olarak çalıştırılmasına dair bir laf söylüyprsun ve buna gülüyorsun. Bu nasıl hastalıklı bir zihniyettir. Etraftaki erkekler de buna gülüyorlar hep beraber. Gerçekten kanım donmuştu.”
Dağda (ve genel olarak kamusal alanda) kadın sayısının az olmasının bence en büyük sebeplerinden bazıları; kadınlardan ev işleri ile ilgili herşeyin beklenmesi, ebeveynlik görevlerinin kadına yıkılması ve kadınların genel toplumsal yapıda gelirlerinin erkeklere oranla az olması. Ve bu bir şaka malzemesi değil!
Cinsiyetçi şakalara ve homofobik şakalara dair şöyle bir tecrübe var:
“Kız arkadaşımla yine Ballı’ya gittiğimde arkamdan sözde sessizce ama benim de gayet duyabilieceğim bir şekilde “bunlar da erkek bulamamışlar birbirlerini dütüyorlar” dedi biri ve etraftaki herkes güldü arkamızdan. O sırada o adamı oracıkta öldürebilecek kadar sinirlendik ikimiz de fakat herkes bu “espriye” katılarak güldüğü için tepki veremedik.”
Bir diğer deneyimi de aktarayım haneden:
“Geyikbayırı’nda kadın bir arkadaşımla tırmanışa gitmiştik beraber, aramızda muhabbet ederek iki adam tırmanışcının tırmandığı sektöre gelmiştik. Adamlar “ oo sırf ikiniz mi geldiniz bizim dedikodumuzu mu yapıyorsunuz kızlar?” yorumunu yapmışlardı. Kadınlara dedikoduculuk atamaları beni aşırı rahatsız etti o sırada. Bence bu tespit edilmesi çok zor bir cinsiyetçilik türü çünkü her zamanki gibi şaka yolu ile yapılıyor. Muhtemelen bu söylediğimi dinleyen bir erkek olsa “amaan şaka yapmışlar işte ne abartıyorsunuz” derdi. Fakat cinsiyetçilik genelde bu tür şakalarda gizli oluyor, kimse açık açık cinsiyetçilik yapamıyor artık çünkü. Bizim başka işimiz yok da sizin dedikodunuzu yapacağız belli ki asıl dedikoducu sizsiniz!”
Kısacası bazı şeyler şaka malzemesi değildir arkadaşlar. Düz cinsiyetçiliktir. Siz onu kastetmiş olun ya da olmayın!
Kadınların tırmanışının hor görülmesine dair şöyle bazı deneyimler paylaşıldı, bir tanesini aktarayım:
“Bir kere buz tırmanmaya gitmiştik. Benimle aynı buz tırmanış deneyimine sahip erkek bir arkadaşımla kimin lider gideceğini belirlemek için “hadi taş makas kağıt yapalım” dedim. O da gözlerinde korku ve endişeyle “e ya sen kazanırsan?” dedi.”
Yine kadınların güçsüz olduğu ve kendi eşyalarını bile taşıyamayacaklarına dair olan varsayıma bir örnek verildi:
“Bizim kulüpte kadınlara çadır verilmezdi taşıması için. Biz hepimize eşit yük verilmesi için serzenişte bulunuyorduk. Erkekler bizi yük olarak görüyorlardı çünkü fazla yük taşıdıkları için onlar da bize serzenişte bulunuyordu. Erkeklere kulüpte 75 artı 10 çanta verirken bize 50 artı 10 luk çantalar verdiler.”
Daha genç tırmanışçılardan gelen birçok deneyim aktarımı oldu. Bir tanesi şuydu:
“11 yıldır tırmanıyorum. Erken yaşta yani 6–7 yaşında tırmanışa başladım. Küçük yaşlarda bir ortamda olduğumuz için o sırada fark etmedim cinsiyetçiliği ama boulder salonlarına gitmeye başlayınca cinsiyetçiliğin ne kadar var olduğunu fark ettim bu sporda. Geçen gün kayaya gittik, iki kişi geldi ve “Küllüin kadınların tırmanması için çok kirli değil mi?” dediler. “Kadınlar hijyenine düşkün, bize bile kirli burası” dedi adam. “
Kadınları sadece cinsel bir obje olarak görülmesi üzerine ve arkadaşlık ya da tırmanış partnerliği hukuku kurulmaması üzerine dedeneyimler aktarıldı, bir tanesini aktarayım:
“Tırmanışa yeni gelen kadının av olması gibi bir mesele var. Yeni başlayan kadınların üzerine çullanıyorlar sonra birinin kadınla sevgili olması üzerine dağılıyorlar. Onunla arkadaşlık, tırmanış partnerliği hukuku asla kurmuyorlar.”
Yine cinsel objeleştirmeye bir örnek
“Rotada zorlanan kadınların seslerinin ve mimiklerinin taklit edilmesi ve orgazm sesi taklidi yapılması”
Cinsiyetçi küfürlerin çok kullanılmasından da bahsedildi:
“Ben genelde şunu söylüyorum cinsiyetçi küfürler eden insanlara. Bana genelde sumru rahatsız olur şimdi küfretmeyelim diyorlar. Ben de diyorum ki ben rahatsız olmuyıorum çünkü zaten sokakta yüzlerce kere tacize uğradığım için sözel olarak amıma konulmasına da sikilmeye sözel olarak alışığım. Asıl rahasız olması gerekeneler sizlersiniz çünkü sokaktaki tacizcilerin tecavüzvcülerin kullandığı dili kulllanıyorsunuz ve bu normal deiğil hastalıklı. Ve bunu dediğim zaman da sen şimdi bize tecavüzcü mü diyorsun gibi tepkiler aldım bir kere.”
“Cinsiyetçi küfür ettiklerinde ve hatta bu küfürleri birer bağlaç olacak şekilde çok sık kullanmalarını uyardığımda “aslında ben onu kastetmiyorum, lafın gelişi soyluyorum, sen de herşeyden rahatsız oluyorsun” deyip beni suçlu hissettirmeye çalışıyorlar.”
Zaten bu da yukarıda bahsettiğim gibi bir gaslighting örneği.
Bir örnek daha var ki bence içler acısı durumu iyi yansıtıyor:
“Bazı kulüplerin mottosunun ‘adamın amına koyar’ olması.”
Kadınların lider tırmanmaktan geri tutulması meselesi de çok konuşuldu:
“Kadınların tırmanışa “götürülerek” belay bitch” yapılmaları. Özellikle de yeni başlayanların. Yani onların tırmanamayacakları ya da tırmanmak istemediklerine dair bir inanç var. Bu kadınları da geride tutuyor. Halbuki tırmanmalarına teşvik etseler o kadınlar kim bilir neler çıkacak.”
Ben mesela maks 9- çıkmaya başladığım dönemlerde beni tanımayan ve ballıya yeni yeni gelmeye başlayan bir adam ve bu herkesin arkadaşı olan buradaki insanların da arkadaşı olan bir adam bana perküsyona- ki derecesi 6 artı- “lider mi gireceksin önce toprope dene istersen” demişti.
Benzer bir deneyim:
“Erkekler genelde teşvik edilirken kadınlara “bu rota sana sert” “önce bir top rope” gir çok daha fazla deniyor”
Kısacası bu deneyimlerde aktarılanlar hiç de cinsiyetten bağımsız şeyler değil. Ben 9- tırmanan bir adama başka bir adamın “abi sen ona toprope gir istersen” diye nasihay vereceğini hayal bile edemiyorum mesela.
Kadınlarla erkekler aynı rotaları çıksa da verilen tepkilerin farklı olması durumu da var:
“Ballıkayalar’da ne zaman kendi derecemi arttıran yani 8 artılık, 9- lik rota çıksam, beni kutlamaktan çok ballıdaki derecelerin 2000’lerde nasıl yükseltildiğinden, başka bir tırmanış bölgesinde 9- çıksam oradaki rotaların nasıl yüksek derecelendirildiğinden bahsedilmesi, yani rotaların downgrade edilmesi durumu var. Aynı rotaları erkekler çıktığında bu tür yorumların asla yapıl(a)maması gerçeği var bir de. Ki zaten ben diğer erkek arkadaşlarım çıktığı için bu rotaları deniyorum. Yani rota aynı ama verilen tepkiler ayrı.”
Yarışmalardaki cinsiyetçiliğe gelirsek eğer, şöyle deneyimler konuşuldu:
Bence tarihmize kara bir leke olarak geçen bir olaydan bahsedildi çokca. Bir boulder yarışması sırasında sunucunun yaptığı aşırı seksist ve kadın tırmanıcıları birer seks objesine indirgeyen şakalardan bahsedildi. Bu sunucu erkek yarışmacıları sunarken son derece teknik konuşan adam, kadın yarışmacılar slablara ellerini vurarken “sevgilisini de böyle şaplaklıyor mudur.”, büyük bir tutamağın üzerine oturarak geçerlerken “kadınlar da büyük şeylerin üzerine oturmayı çok seviyorlar nedense hahah.” gibi yorumlar yaptı…” Bundan ötürü kendisi asla özür dilemedi.
Bir de şöyle deneyimler aktarıldı:
“Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı bir yarışmadayken ve üzerimde federasyon forması varken bana gelip “sen tırmanıyor musun, sen tırmanmak için çok çıtı pıtı değil misin?” demişti.”
“TDF yarışma seçmelerinde bir antrenör: “kızlarımız bunlar mı? Fotoğraflarda göründüğünüz gibi değilsiniz, kaslı değilsiniz ama.” demişti bunu Şikayet etsek atılırız.”
“TDF yarışması için bir yere gidiyorduk otobüste ve ben regl olmuştum. Mola vermelerini istedim. Bir antrenör gelip önce koltuğa sonra pantolonuma baktı ve dedi ki “koltuk desenli, kıyafetin de siyah o yüzden bir şey olmaz.””
TDF’den bahsetmişken paylaşılan diğer deneyimleri aktarayım:
“TDF 8 Mart Kadınlar Günü için sosyal medyada paylaşım yapmıştı. Biri yorumlarda federasyon kurulunda sadece 2 kadın olmasını eleştirmişti. Federasyon başkanı “2 değil 3 tane var!” diye düzeltmişti.”
“Kadın sporcular üzerine yazılan bir yazıyı Instagram hesabımda paylaştım. Bu paylaşım TDF den birine iletilmiş. Bu kişi ekran görüntüsü alıp anneme mesaj atmış “kızınız instagramda böyle bir şey paylaşmış yazık” diye.”
Bir de son olarak cinsiyetçiliğe dair ses çıkardığımızda gelen tepkiler var:
Cinsiyetçiliğe dair yaşadığım deneyimlerimi çeşitli mecralarda dillendirdiğimde ise “siz de hep kadın kartını oynuyorsunuz, hep mağdura yatıyorsunuz, feminizmi de çok ileri götürüyorsunuz, duyar kasıyorsun, erkek düşmanı mısın” gibi tepkiler aldım. Bu yüzden artık cinsiyeçi davranışlara ses çıkaramaz hale geldim.
Hanede kadınlar matinesi etkinliğine de tam da böyle tepkiler verildi ve dalga geçen bir video yapıldı
Aktarılan bir deneyimler durumu özetliyor:
“Yaşadığın cinsiyetçilikleri söylediğin zaman çıkıntılık yapan kadın damgası yiyorsun.”
“Çoğu zaman cinsiyetçilikle karşılaştığımda donup kalıyorum ve gerekli tepkiyi veremiyorum. Tepki verdiğimde de hep çıkıntı damgası yiyorum. Ama bazen tepki vermediğim zamanlarda da hep ortamı rahatsız eden benmişim gibi bir tavır takınıyor erkek arkadaşlarım. Kısacası cinsiyetçi küfürler etmeleri yetmiyormuş gibi bir de sanki ortamın ve muhabbetin huzurunu bozan benmişim gibi hissettiriyorlar.”
Son olarak da, kapatırken, daha önce bahsettiğim gibi Hanede Kadınlar Matinesi etkinliğinin duyurusunu Instagram hesabımda paylaştığımda bir erkek arkadaşım “tırmanışta cinsiyetçilik yok ve asıl kadın erkek ayrımcılığını siz yapıyorsunuz. Kendim ve kulübüm adına beni hayal kırıklığına uğrattın” gibi bir yorum yazdı. Kadınlar matinesinde 45 tane kadının deneyimi varken, onlarca araştırma ve makale yayımlanmışken, saatlerce 45 kadın cinsiyetçilik üzerine konuşmuşken ve saatler bize yetmemişken, en az 15 sayfa cinsiyetçiliğe dair not çıkarmışken bu etkinlikten; bu arkadaşın cinsiyetçiliği de kendinin en iyi bildiğine dair küstahlığı ve mansplainingi de bize bence toksik erkeklerin kendini üstün görmesine dair çok şey anlatıyor.
Son olarak bu etkinliği organize eden, etkinliğin yapılabilmesi için maddi ve manevi destek koyan ve etkinliğe katılıp deneyimlerini paylaşan herkese bana kattıkları için çok teşekkürler.